Instagram

8 Temmuz 2016 Cuma

Sevimli Bir Şehir (Bratislava)

 
    Bratislava, Avusturya ve Macaristanın ortasında iki ülkeyi birbirine bağlayan, kendisi küçük fakat tarihi büyük bir şehir. Slovakya'nın başkenti olan şehir, içerisindeyken başkent olduğunu hissettirmez. Tarihi büyük ve önemli olunca bana kendini sevdirdi, umarım sizde beğenirsiniz. Genel olarak Viyana'dan 1 günlük gezi şeklinde tercih edilen Bratislava tarih boyunca Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun taç giyme yeri olmuştur. 11 Avusturya-Macaristan imparatoru ve kraliçe Maria Theresa burada bulunan St. Martin Katedralinde taç giymiştir. Bu kısa bilgilerden sonra gezimize başlayabiliriz.

   Bir turist olarak Bratislava'yı 1 günde gezebilirsiniz hatta 1 gün bile fazla gelebilir ancak vaktiniz var ise daha uzun bir gezi planı da sizi sıkmaz çünkü şehir küçük ama bir o kadar da güzel.

  Gezi planımızda 2 ana merkez var. Eski şehir merkezi ve Bratislava Kalesi. Biz geziye otelimiz yakın olduğu için Eski Şehir Merkezi (Staré Mesto)dan başladık. Bu bölgede çok büyük ve güzel diyebileceğimiz bir yapı olmamasına rağmen genel olarak eski küçük bir orta çağ bölgesi diyebiliriz. Her Avrupa şehrinde Eski Kasabada bulunan genelde en güzel ve en önemli yapı (City Hall) bile neredeyse diğerleri ile aynı gözüküyor.


  Bratislava da şehrin en turistik özelliği her köşeden karşınıza çıkabilecek heykeller. Mesela yukarıda ki resimde banka yaslanmış bir Napolyon Bonapart heykeli vardır. Çok şaşırtıcı olmasa da Napolyon zamanında bu şehri de ele geçirmiştir. Hatta merkez binasının üzerinde şehir kuşatma altındayken atılmış bir gülle hala durmaktadır. Bir diğer önemli heykel ise sokaklara mutluluk getirmesi için şapkasıyla insanları selamlayan palyaçonun oğlu Schöner Naci heykelidir. En ünlü ve simge haline gelmiş heykel ise Cumil. Rögar kapağından kafasını çıkarıp poz veren bu heykel eski şehrin tekrardan yükselişini simgeler. Burada da öğrendiğim komik bir hikayeye göre bir kaç gez arabayla üstünden geçilmiş ve zarar ve görmüş bu heykelin tepesine en son uyarı tabelası koymuşlar ve nihayet heykel sağlam kalmış. 


  Merkezde görülmesi gereken önemli bir yapı ise St. Michael Kapısı, şehrin eski dönem de ki 4 kapısından sağlam kalmış tek kapı olan bu yapı şehrin tarihinin ve geçmişinin simgelerinden birisi olarak yıllara meydan okuyor. Altında ki haritada tüm büyük şehirlerin yönü ve bu noktaya olan uzaklığı gösteriliyor. İlgilenenler için İstanbul'a olan uzaklığı 1231 km. Aşağıda ki resimde yolun sonunda bulunan kule St. Michael Kapısı.


   Şehir merkezinde bulunan St. Martin Katedrali görmeniz gereken bir diğer yapı. Daha öncede bahsettiğim gibi bu katedralin en önemli özelliği 1560-1830 yılları arasında kralların taç giydiği yer olmasıdır. Dışarıdan baktığınızda çok bir özelliği yoktur hatta gotik mimariye sahip olan bu yapının gotik olduğunu bile anlamak zordur. Tepesinde saf altından Macaristan İmparatorluğunun tacının kopyası bulunur. Slovak bir arkadaşımın anlattığına göre bu tacın kopyası o kadar büyüktür ki aynı anda 4 tane at etrafında bir tur atabilir. Ağırlığının ise 150 kg olduğu bilimsel bir gerçektir.



  Şehir merkezini gezdikten sonra hemen hemen her sokaktan gözüken, tepeden şehre gülümseyen Bratislava Kalesine doğru 15 dk dakikalık bir yürüyüş var. Ancak kaleye ulaşmadan önce arada gerçekten rahatsız edici, turizm ve şehrin güzelliği adına büyük darbe olan bir yapı var. Novy Most (Yeni Köprü ), tıpkı Prag gibi komünizm işgaline uğrayan bu şehirde, şehir atmosferi ve düzenine büyük bir darbe vuran bu yapı komünist yönetim döneminde dine darbe vurmak için St. Martin Katedralinin hemen dibine yapılmıştır ki bu benim tüm Avrupa da gördüğüm en yersiz yapıdır. Tepesinde ki kulesi ve tam merkezden geçen otoyolu ile şehrin tarihi dokusuna büyük darbe vurmaktadır. Aşağıda ki resimde normalde bir orta çağ mahallesi ile bağlantılı olan sağ tarafta ki kale ve sol tarafta ki eski kasabayı birbirinden ayıran otoyol açıkça görünmektedir.



   Son olarak akşam üstü Bratislava Kalesine ulaştık, Benim için şehrin en önemli yapısı ve simgesi olan bu kale öyle gözükmese de 9. yüzyıl da yapılmıştır. Yeni gözükmesinin sebebi ise büyük bir yangın geçirip 1964 de restore edilmesidir. Arka tarafta ki koruma duvarları eski ve zarar görmemiş haldedir ve bu restore edilmiş kalenin beyaz duvarlarından daha güzel gözükür. Burada ki manzara ise gerçekten huzurludur, özellikle arka tarafın manzarası yemyeşil ve nehrin karşı tarafında ki toplu konutlarla karşılaştırınca çok güzel gözükür. Günümüz de bu kale, tarih müzesi olarak kullanılır. 


   Kalenin yangın sebebi bilinmiyor bu neden ile ortada çeşitli hikayeler var. Yaptığım bir araştırmada bir hikayeye rastladım. Çok inandırıcı olmasa da en yaygın olan bu söylentiye göre, bir akşam kalede İtalyan aşçılar makarna pişirirken şarabın etkisiyle kendilerinden geçmişler ve çıkan yangında tüm kale zarar görmüş. Ben de doğruluğunu öğrenmek için İtalyan bir arkadaşıma bu hikayeyi sorduğumda bana 'kaleyi bilmem ama eminim ki makarna lezzetli olmuştur' dedi. Benim bu cevaptan çıkardığım, eğer aşçılar da benim arkadaşım gibi rahat ise bu hikaye doğru olabilir. 

  Sonuç olarak ben Bratislava seyahatimden memnun kaldım, eskiden daha güzel olduğuna şüphe olmasa da, şimdi ki hali de gayet sevimli. Bratislava için doğru tanım bence 'sevimli bir şehir', hem küçük hem de güzel.



-Halit Emre Tüter


Hiç yorum yok: